
Şişttt!!! Düşünsene, ya, hiç….
11 Mart 2025
Kenger (Kengel) Sakızı
23 Mart 2025S anat ve örneğin "Fikret Mualla"...
Semiha Berksoy ile yakın bir dostluğu varmış ve birbirlerine yazdıkları mektupların derlendiği bir kitap var, onu satın aldım, burada hem ondan hem de diğer sanatçıdan derin izler bulmayı umut ediyorum..
Muhteşem eserlerinin kaynağı aslında yetenekleri, ama bu yetenek, bence şöyle birşey değil; bu çocuğun resim kabiliyeti var, baksanıza "pıt" diye çizdi şu atı, şu doğayı, ya da bu çocuk nota filan ne ki, bütün sesleri, notaları böyle bir çırpıda çözüverdi, ya da kafasından 3 basamaklı sayı ile bilmem kaç basamaklı sayıyı çarpıp bölüp sana "aha da bu" diye söyleyiverdi..evet bunların hepsi bir tür yetenektir gerek sanat gerekse başka alanlarda olsun...
Benim söylemek istediğim ama anlatabileceğimden emin olmadığım başka birşeyler var sanki bu konularda...
Beni etkileyen bahsettiğim Fikret Mualla'nın anlatılan hayatından yola çıkalım..bu arada bu yola çıksam mı bilemedim, düşünsel yolların çoğu sanki; bir şekilde, eksik vuku bulmuş bir hayatın, ileri ve hızlı sarılmış bir görüntüsünün sonunda gelen acı bir izdüşümüne varıyor.
Örneğin Fikret Mualla: Mutlu çocukluk, Kadıköy, iyi okullar, futbol, bacak kırıldı, sakat gibi oldu, gol atacağım derken, kendine gelen bir gol.. sonrasında İspanyol gribine yakalanması bu gripten kendisi değil ancak bulaştırdığı annesinin ölmesi, babasının başkasıyla evlenmesi, İsviçre'ye gidişi, bu travmalar eşliğinde Alman bohem hayatına karışıp alkolik olması, Türkiye'ye dönmesi, resim öğretmenliği yapması, sanatsever bir zenginin yalısında yaşamaya başlayıp onun çocuklarına resim dersi vermesi, sonrasında yine içtiği bir akşam, devlet büyüklerini resmettiği bir tuvali parçalayıp, onlara küfrettikten sonra sorguya alınması ve bundan sonra başlayan polis korkusu..İflas etmiş olan babasından ona kalan servetle bir müddet Paris de yaşadığı o "dolce vita"... ve sona doğru.. madam denilen onun eserlerini her daim anlayıp satın alan kişi tarafından koruma altına alınıp Paris de bir köyde, bir hizmetlinin bakımında ona sağlanan bir yaşam..alkolizm....işte buraya kadar bence..kaset hızlı sardı işte...aslında mutlu olduğu son yer olan Kadıköy'de, 12 yaşında bitmişti onun hayatı... gerisini başkaları yaşadılar, önlerine ya da sonlarına ekleyerek...
Bağlamdan kopmamak gerekirse, tek başına yetenek hiçbir şeydir, travmalar da herşey değildir.. Çünkü bu hayat bildiğimiz tek şey olmasına rağmen kocaman bir hiçtir, gerçekten bilinmezdir.
Eğer başlangıçta en mutlu olduğun yere kapaklanarak ölmek istiyorsan o mutlu anı bul ve orada kal, bunu bulamıyorsan, karanlık çemberin içinde olsan da dışında kalmaya çalış ve gülerek, şakasını yaparak yaşa herşeyi, bil ki o karanlık sen değilsin, senin ışığını kimse söndüremez senden başka, hatta sende öyle bir ışık varsa onu senin bile söndürmeye gücün yetmez. Hiç biri değilsen de sadece dua et, haddini bil, işini yap ve hidayet iste, bu da yeter..Bunu söylemek istemezdim ancak bu son şeyi yapmazsan sana yaptırtılıyor bir şekilde, neden diye sorma, onu ben de bilmiyorum henüz, karşına çıkar bir gün, ya da bir an..
Acaba anneanemin 45 yıl önceki müstakil evinin, evimizin, bahçesinin yerini bugün gibi hatırladığım, kümesin yanında, dut ağacının arkasındaki o kırık tuğlanın arkasına sakladığım not halen duruyor mudur? Kat karşılığı verildi, yirmi ev daha doğurdu o ev, bizden değil, başkasından! Bir de üstüne deprem olmuş, canım notum! ya korkudan altınlarımı gömseydim.. neyse siyasete girmeyelim..
Bir de olan acılarından, garip bir haz duymuşlar mıdır, ki hazlar aslında acıdır, bittiğinde anlarsın aslında öyle olduklarını...